Bu Blogda Ara

28 Şubat 2012 Salı

BU ADAM ADAMDIR gecmiş olsun



1949 yılının Ağustos sonu ve Eylül ayının ortalarında bir günde (Nüfus kağıdındaki doğum tarihi 15 Nisan 1949) çok kalabalık bir ailenin son çocuğu olarak dünyaya geldi.

   İlk ve ortaokulu Fatsa’da, liseyi İstanbul’da Haydarpaşa Lisesinde yatılı okudu.

   Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon bölümünü bitirdi.

   1969 yılında bir yarışmada birinci olarak sinema hayatına başladı. Bir yıl yardımcı rollerde deneyim kazandıktan sonra hep başrollerde oynadı.

   182 tane sinema filmi ve 7 tane televizyon dizisinde rol aldı.

   Sinema dışındaki ilgi alanları sosyoloji, ekonomi ve siyasettir.

   Özel hobisi ise kurbağa (göden) koleksiyonu yapmaktır


1968 Yedi Adım Sonra, Dertli Gönlüm
1969 Çılgınlar Cehennemi, Yaralı Kalp, Fato
1970 Ankara Ekspresi, Kara Gözlüm, Mechul Kadın, Dağların Kartalı, Dört Kabadayı
1971 Unutulan Kadın, Üç Arkadaş, Azrailin Beş Atlısı, Kara Gün, Kerem ile Aslı, Mualla, Aslanlar Kükreyince
1972 Asi Gençler, Dönüş, Leyla ile Mecnun, Utanç, Kanlı Para, Paprika Gaddarın Aşkı, Baskın, Vur
1973 Bitirim Kardeşler, Bitirimler Sosyetede, Ezo Gelin, Gazi Kadın, Kambur, Yaban, Anadolu Ekspresi, Hayat Bayram Olsa, Ölüme Koşanlar, Korkusuzlar
1974 Almanya'lı Yarim, Sahipsizler, Sensiz Yaşanmaz, Yazık Oldu Yarınlara, Askerin
Dönüşü
, Bir Yabancı, Ceza, Enayi, Uyanık Kardeşler
1975 Baldız, Köprü, Pisi Pisi, Yatak Hikayemiz
1976 Bodrum Hakimi, Deprem, Taksi Şöförü, Alev, Can Pazarı, Delicesine, Devlerin Aşkı, İki Kızgın Adam Silahlara Veda
1977 Dila Hanım, Selvi Boylum Al Yazmalım, Silah Arkadaşları, Tövbekar, Ana Ocağı, Fırtına, Kan
1978 Evlidir Ne Yapsa Yeridir, Derviş Bey, Düzen, Hedef, Cevriyem
1979 Doktor, Fırat, Gazeteci, İstanbul 79, İsyan
1981 Ah Güzel İstanbul, Kırık Bir Aşk Hikayesi
1982 Tomruk, Yürek Yarası, Aşkların En Güzeli, Elveda Dostum, Amansızlar
1983 Bedel, Kurban
1984 Yabancı, Balayı, Bir Yudum Sevgi, Güneş Doğarken, İmparator
1985 Seyyid, Yaz Bitti, Yılanların Öcü, Amansız Yol, Ateş Dağlı, Ölüm Yolu
1986 Sen Türkülerini Söyle, Sevgi Çıkmazı, Suçumuz İnsan Olmak, Sultanoğlu, Umut  Sokağı, Yarın Ağlayacağım, Dikenli Yol, Hayat Köprüsü, Güneşe Köprü
1987 Sende Yüreğinde Sevgiye Yer Aç, Yarınsız Adam, 72. Koğuş, Menekşeler Mavidir, Yaralı Can, Küçüğüm, Katırcılar
1988 Emanet, Hüzün Çemberi, Yedi Uyuyanlar, Bir Beyin Oğlu
1989 MedCezir Manzaraları, Acılar Paylaşılmaz, Film Bitti, Karılar Koğuşu, Kavgamız
1990 Tatar Ramazan, Eskici ve Oğulları, Sayın Başkan, Darbe
1991 Umut Hep Vardı, Aldatacağım, Ah Gardaşım
1992 Tatar Ramazan Sürgünde
1995 Aşk Ölümden Soğuktur
2000 Komser Şekspir
2003 Gönderilmemiş Mektuplar
2005 Sinema Bir Mucizedir

1 Şubat 2012 Çarşamba

Türkiye Barış’ı arıyor..Çocuklar Adam Oldu! saygıyla özlemle aşkla anıyoruz

 7'den 77'e kalplerimizdesin Barış Manço...
 
Tam 13 sene oldu.. 13 sene önce bugün 1:30'larda seni ebediyete yolcu ettik.. Hâlâ acın içimizde bir yerlerde, derin boşluğunu hissediyoruz.. Ne demiştin " Bir insanın adı ne zaman anılmıyorsa artık.. O zaman ölmüş demektir.. " diye.. Biz seni hiç unutmayacağımıza göre sen de hiç bir zaman ölmeyeceksin.. Fiziki olarak dünyadan göçmenin 13. yılında, senin özleminle yaşıyoruz.. Bizlere fazlasıyla, bir ömür yetecek kadar güzelliği bırakarak veda ettin.. Sonsuzlukta dualarımız seninle.. Kabrin nur.. Mekanın cennet olsun.. Unutulmadın.. Unutulmayacaksın...
 Uzun Saçlı Dev Adam...
 
'' Bir Gün Ölürsem, Öldüğüm Günü Değil, Doğduğum Günü Hatırlayın... " - Barış Manço-

Asık yüzlü laubaliler arasında Güleryüzlü bir ciddiydi...
 Çocukluğumuzun Uzun saçlı Kahramanı..
Sonsuza dek yaşayacak hiçbir zaman öldüğüne inanmıyorum.....

Bu kadar Kısa bir ömre Bu kadar güzel şeyler sığdaribilen dünyada kaç insan vardır.?
Baris Manconun okadar gücü daha varki , Beni tam 11 yil Sorna Adam etdi ! O gücün kalmasini istiyorum . Onun icin Herkez günde en az 1 Baris Manco sarki paylassin !!! Seni cok seviyoruz Baris abi
 Anma etkinlikleri çerçevesinde, 4 Şubatta Marmara Forum AVM'de Barış Manço'yu Anma Konseri,
5 Şubatta vapur gezisi,
6-20 Şubat arasında Palladium AVM'de Barış Manço sergisi,
10 Şubat'ta Sefaköy Kültür Merkezi'nde fotoğraf sergisi düzenlenecek, Grup 84 konser verecek.

24 Ocak 2012 Salı

Uğur Mumcu Kim? Neden Öldürüldü? Uğur Mumcu Suikasti

Uğur Mumcu Kim? Neden Öldürüldü? Uğur Mumcu Suikasti

Uğur Mumcu Suikasti

Aslen, Ankaralı olan Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942 yılında, babasının memuriyeti dolayısıyla Kırşehir'de, dört kardeşin üçüncüsü olarak doğdu. Annesi Nadire Hanım, babası, Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey'di. İlk ve orta okulları Ankara�da okuyan Mumcu çok aktif bir öğrenciydi. Bu hızlı yaşam Hukuk fakültesinde de devam etti. 1961 yılında baş1adığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni 1965 yılında tamamladı. Bir süre avukatlık yaptı; yabancı dil öğrenmek için İngiltere'ye gitti. 1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı olarak çalıştı. Yazmaya, üniversite öğrenciliği yıllarında, Doğan Avcıoğlu'nun yönetimindeki Yön Dergisinde başlayan Uğur Mumcu, 12 Mart döneminde bir yazısında kullandığı "ordu uyanık olmalı" sözleriyle, "orduya hakaret etmek", "sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak" suçunu işlediği iddasıyla gözaltına alındı. Uğur Mumcu bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkum edildi. Fakat yargıtayca karar bozuldu ve serbest bırakıldı. Bu olaydan sonra, Mumcu askerliğini, 1972-74 yılları arasında Ağrı'nın Patnos ilçesinde, resmi tanımıyla "sakıncalı piyade eri" olarak tamamladı. Patnos'ta, ağır koşullar altında askerliğini yaparken, zaten uzun zamandan beri var olan ülseri yüzünden mide kanaması geçirdi. İlk yazıları 1962'den itibaren Yön, Türk Solu, Devrim, Ant, KIM v.b. dergilerde yer alan Mumcu'nun, 1968-69-70 yıllarında Akşam, Milliyet, Cumhuriyet gazetelerinde zaman zaman çeşitli konularda inceleme yazıları da yayımlandı. Köşe yazarlığına 1974 yılında haftalık Yeni Ortam dergisinde başladı. Daha sonra çalışmaya başladığı Anka Ajansında 1975 yılından itibaren Cumhuriyet'e de köşe yazıları yazdı. 1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. gözlem başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 6 Kasım 1991'de İlhan Selçuk ve yaklaşık 80 Cumhuriyet çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat - 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet Gazetesi'nde yazan Mumcu, Cumhuriyet Gazetesi'ndeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992'de Cumhuriyet'e döndü. Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Mumcu 24 Ocak 1993 yılında uğradığı bombalı saldırı sonucu öldü.

Uğur Mumcu Suikasti

Şemdinli Suç Üstüsü, Uğur Mumcu Suikasti Ve Ergenekon Şemdinli olayı kuş gribi, lig ve ve magazin haberleri arasında yavaş yavaş kaybolurken havaya ateş ettiği halde her nasılsa bir kişiyi öldürüp üç beş kişiyi de yaralayan astsubay daha ilk duruşmada serbest bırakılıverdi. Şemdinlinin Susurlukla aynı kaderi paylaşacağını düşünürken derin tarihe uzanan ve Uğur Mumcu suikastı hakkında ilk kez duyacağınız bilgiler içeren bir istihbaratçı mektubu daha aldık. Eminiz sizin de ilginizi çekecektir.

Ben de size Şemdini ile örtüşen bazı MİT ve asker bağlantıları hakkında önemli bilgiler verecek ve Türkiyenin derin tarihinin her sayfasında izi bulunan Ergenekon örgütüne dikkatinizi çekeceğim.

Şemdinli’de ortaya çıkan belirsizliklerin açığa çıkartılması adına söylenen sözleri duyunca, bir şeylerin doğru gitmeye başladığını görmenin sevincini yaşamaya başlamıştık. Hatta yapılan Susurluk benzetmelerine, ERGENEKON adlı canavarın kuyruğuna ikinci kez basılmasından dolayı sevinmiş ve ümitlenmiştik.

Fakat olayın olduğu ilk günden itibaren kafaları karıştırmak, konu üzerindeki hassasiyeti azaltmak amacıyla, beklenen dezenformasyonlar servis edilmeye başlanmış, “lokal bir olay, üç beş başıbozuk devlet görevlisinin kafalarına göre hareketi” olarak, Şemdinli olayı lanse edilmeye çalışılmıştır.

Şemdinli’deki suçüstünün, tam tamına Susurluk’takiyle aynı (benzer değil) olduğuna geniş açıdan bakılmayıp, en üst düzey sorumlu kişi ve kurumlarla ilgili tedbir alınmadığı taktirde, nasıl tekrar başa dönüleceği, hayatımızda hiçbir şeyin değişmeyeceği, hatta canavarın adının bağışıklık kazanmasından dolayı daha da azgınlaşacağı görülecektir.

Devlet yapımız içinde, adeta çelikten bir örgü haline gelmiş, olayların sadece kendi istekleri doğrultusunda cereyan etmesini arzulayan ERGENEKON adlı oluşumu düşünmeden, faili meçhuller başta olmak üzere, olayların çözümünü beklemek mümkün değildir. Şemdinli suçüstüsü gibi, son 30 yılda meydana gelen olayları ve perde arkasını, ERGENEKON adlı yapıyı dışta tutarak çözüme kavuşturmayı düşünmek, hayalperestlikten öteye geçmez.

Bundan dolayı, belge ve bilgiler ışığında olayları değerlendirerek, ERGENEKON adlı yapıyı gün yüzüne çıkartacak bir bakış açısı kazandırmanın mecburiyeti söz konusudur.

Devletin her sahasını adeta ahtopot gibi kaplamış bu ERGENEKON adlı illegal oluşumu, yaptığı 2 eski suikastle daha iyi anlamamız, böylelikle, Şemdinli olayının çözümünde daha hızlı bir yol almamız mümkün olabilecektir.

Uğur Mumcu Suikastı

Faili meçhul cinayetler, ülkemizdeki en büyük problem yumağı olarak karşımıza çıkmıştır. Bu cinayetlerin en önemlisi de, şüphesiz Uğur Mumcuya yapılan suikasttir.

Uğur Mumcu, kamuoyunda saygınlığı olan, her türlü belge-bilgiye ulaşabilen veya ulaşması sağlanan bir insandı. Ancak burada rahmetli Mumcuya haksızlık yapmamak gereklidir.Mumcu, günümüzde bazı yazarların yaptığı gibi verileni olduğu gibi yazan değil, verileni araştırıp doğruları yazan bir gazeteciydi.

Uğur Mumcu, öldürülmeden önce, “Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Rabıta, PKK’nın silah temin şekilleri-PKK’ya verilen destek” konularında yaptığı araştırmalarda, kamuoyunca “Derin Devlet”, bazı araştırmacılarca “Ergenekon” uluslar arası alanda “Gladio” şeklinde bilinen yapının Türkiye’deki yapısıyla ilgili önemli bilgilere ulaşmıştı.

Ancak hayatını sona erdiren bilgi “PKK’YA SİLAH TEMİN EDİLMESİ” konusunda yaptığı araştırmalardı. Uğur Mumcu, Ergenekon yapısına bağlı olarak çalışan asker-mafya-siyasetçi ağının PKK’ya silah desteğini çözmüştü ve ulaşılan bu sonuç, birileri açısından ürkütücüydü.Yapılan çapraz kontrollerle, Uğur Mumcu’nun PKK olayının arka planını tamamen çözdüğü fark edilince, ERGENEKON yapısı tarafından ölüm emri verilmiştir
.
Şemdinli’de ve diğer operasyonlarda olduğu gibi bu konuda da onaylanmış operasyon planı mevcuttur. Bazılarına bu garip gelebilir ancak hiyerarşik yapı, arzı ve onayı gerektirdiği için bu planlar hazırlanır, onaya sunulur ve arşivlenir. Devletin işleyişinde olduğu gibi, Ergenekon’un işleyişinde de arşivleme esastır.

Uğur Mumcunun öldürülme operasyonu, Ergenekonun tetikçiliğini yapan Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görevli bir subay (bugün önemli bir kurumda resmi görevdedir) ve iki astsubaydan oluşan tim tarafından gerçekleştirilmiştir. Konuyla ilgili MİT tarafından hazırlanan dezenfermasyon bilgileri de önceden hazırlanarak, olayın hemen akabinde ilgili basın mensuplarına iletilmiştir.

Ancak beklenmedik bir şekilde, TBMM tarafından konu ile ilgili araştırma komisyonu oluşturulmuş, her türlü kurumdan Uğur Mumcu’nun ölümüyle ilgili belge ve bilgilerin bu komisyona iletilmesi talep edilmiştir.

Ergenekon’un buna tepkisi gecikmemiş, çifte kontrol yoluyla (hem komisyon içinden-hem de dışarıdan) intikal edebilecek bilgileri temin edecek kaynağın bulunması amacıyla, MİT’teki irtibatları Miktad ALPAY a görev olarak iletilmiştir. O dönemde MİT İstihbarat Başkanlığı’nda üst düzey yönetici konumuna getirilen Miktad ALPAY hakkında, Ergenekon’un elemanlarından daha fazla mezhepsel tercihlere öncelik verdiği konusunda ciddi iddialar bulunmakla birlikte, karşısına ciddi bir alternatif çıkamadığından, Ergenekonun MİT içersindeki en etkin şahsı olarak kalmıştır.

Miktad Alpay, Ergenekon tarafından kendisine verilen, “Uğur Mumcu olayı ile ilgili bilgi ve belgelerin temini” amaçlı önemli görev için, iki genç aday belirlemişti.Bunlar, dönemin Çevre Bakanlığı Hukuk Müşaviri Akman Akyürek ve Cumhuriyet Gazetesi muhabiri Tuncay Özkandı. MİT içerisinde çok gizli şekilde yürütülen çalışmalarla bu iki gence görev teklif edilmiş, her ikisi de olumlu cevap vermiştir. Şahıslar ilk zamanlarda Uğur Mumcu olayının faillerini bulacaklarını düşünerek hareket etmişlerdir. Her ikisine ait görev belgesinin kopyası ilgili kurumlarda mevcuttur.

(Hatta ilerleyen zamanlarda Fatih Altaylı ve Tuncay Özkan arasında kimin MİT kaynağı olduğu yönündeki bir tartışma neticesinde, Tuncay Özkan’ın MİT ten ricasıyla, Fatih Altaylı’nın kaynak olarak kullanıldığı şeklinde sahte bir belge hazırlanmıştır. Altaylı’nın Abdullah Öcalan ile yaptığı röportajdan sonra yapılan sorgusu dışında, MİT ile yüz yüze resmi ilişkisi olmamıştır)

Kısa zamanda Akman Akyürek, komisyon raportörlüğüne getirilmiş, Tuncay Özkan ise Cumhuriyet Gazetesinin konuyla ilgili muhabiri olarak görev yapmaya başlamıştır. Akyürek ve Özkan, elde ettikleri bilgileri öncelikle Miktad Alpay’a getirmiş, burada süzgeçten geçirilen bilgiler komisyona veya gazetelere, özellikle de Cumhuriyet gazetesine gönderilmiş, hatta MİT tarafından oluşturulan sahte Uğur Mumcu suikast ekiplerinin yakalanması sağlanmış, medya organlarına bu yollarla yanlış yönlendirmeler yapılmıştır. Akyürek ve Özkan’ın dostluğu da bu çalışmalar sırasında başlamıştır. Ancak, her ikisi de MİT’in elemanlarına uyguladığı yöntem doğrultusunda birbirlerinin MİT ile irtibatlarını bilememiştir.

Akyürek’in Susurluk başta olmak üzere, Uğur Mumcu Suikastı, Faili Meçhul Cinayetler, Hayali İhracat Komisyonları gibi birimlerde raportör olarak yer alması sağlanarak, komisyona intikal eden ve Ergenokon’u ortaya çıkartabilecek belgelerin Meclis komisyonuna intikali engellenmiş, bilgi sızdıranlar ise tespit edilerek ÖKK timi tarafından bir şekilde susturulmuştur.Bu işlerde kesinlikle itirafçı, eleman vb kullanılmamış, bütün görevler muvazzaf askerler tarafından yerine getirilmiştir.

Elde edilen bilgilerden bir kısmı çarpıtılarak Tuncay Özkan tarafından yayınlanmıştır. Tuncay Özkan, özellikle Susurluk Sürecinde, MİT ve JİTEM üzerinde odaklanılmaması, odaklanılırsa da suikastın dezenformasyonlar kullanılarak ilgisiz kişilere ihale edilmesi görevini üstlen ve başarıyla da yerine getirmiştir.

Akman Akyürek, diğer araştırmalarıyla birlikte, özellikle Susurluk Süreci’nde kendini ölüme götürecek önemli bilgilere ulaşmaya ve tablonun bütünü görmeye başlamış, Uğur Mumcu gibi “PKK’YA SİLAH TEMİN EDİLMESİ” konusunda aynı adrese Ergenekona ulaşmıştı. Güney Afrika’da, İngiltere’de ve Amerika’da yaptığı araştırmalarda da, Afrika’da toplu katliamlarda kullanılan silahları pazarlayanın da aynı silah tacirlerinin olduğunu, yani bu Ergenekon adlı yapının olduğunu belgeleriyle görmeye başlamıştı. Ancak ilaveten elde ettiği başka bilgilerde vardı.Bu kirli işlerin içinde ünlü bir futbol kulübünün yöneticileri, onlarla irtibatlı generaller vs. en önemlisi de kendi amiri Miktad Alpay, özetle adını koyamadığı ERGENEKON karşısına çıkmıştı.(Güney Afrika lideri Mandela nın, Atatürk ödülünü kabul etmemesinde, bu silah sevkiyatı sonucu öldürülen Afrikalılardan dolayı oluşan kızgınlığın rolü büyüktür)

Bu bilgileri dosyalayan Akyürek, hayatının hatasını yaparak bunları Tuncay Özkan’a, dolaylı olarak da Miktad Alpay’a aktardı. Bu dosyanın Alpay üzerinden Ergenekona ulaşması ertesinde, ilk önce büyük bir panikleme dönemi yaşandı ve hemen radikal çözüm üretildi: Akman Akyürek öldürülmeliydi

Bu suikastı, MİT teki Ergenekon uzantısı Miktad ALPAY yapmalıydı.Çünkü, ERGENEKON un işleyişi içinde, kendisine bağlı kurum ve şahısların yaptıkları hatayı, o ilgili kurum ve şahsın kapatması gerekliliği kuralı geçerliydi. Yani herkesin kendi evinin önünü temizlemesi ilkesinden hareketle, Akyürekin ortadan kaldırılması işi için, MİT’teki bir ekip Miktad ALPAY tarafından görevlendirildi.

İlk aşamada, Akman Akyürek in içinde çalıştığı ve iktidar ile meclise rahatlıkla ulaşmasını sağlayan komisyonlardan atılmasının yolunu açmak amacıyla, Akyürekin MİT elemanı olduğu, bizzat Miktad Alpay tarafından sızdırıldı.Bu durum karşısında Akyürek ne yapacağını bilemiyordu.

MİT’in Engin Söylemezoğlu başkanlığındaki Ankara ünitesinden oluşturulan ekip, Akman Akyüreki 24 saat yakın takibe aldı.Sonuçta, uygun bir zamanda, arabasına, “aracı kontrol dışına çıkartan sistem” yerleştirildi. Bu cihazın çalışıp çalışmadığının kontrolü yapıldı.Aynı gün olumlu cevap alınınca, suikaste onay verildi .Ankara’da şehir merkezinde bir çok kez suikast teşebbüsü oldu.Ancak Akyürekin aracını, dikkatli ve yavaş kullanması nedeniyle kaza yaptırılamadı. Bu durum karşısında, cihazın çalışıp çalışmadığı dahi tartışıldı.

Akman Akyürek, elindeki dosyalarının biran önce yayınlanmasını istemesi üzerine, Miktad Alpay’ın Tuncay Özkan’a verdiği talimatla, Akman Ayürek İstanbul’a davet edildi. Bu davetin hedefi, uzun yolda aracına konulan cihaz yardımıyla Akyüreke suikast yapmaktı.

Akman Akyürekin elindeki dosyanın konu başlığı ise neden öldürüldüğünü apaçık bize gösteriyordu:

PKK’ya ERGENEKON ve askerler tarafından temin edilen silahlar

Akyürek, Özkanın daveti üzerine Ankaradan ayrıldı. Arkasında iki takip otosu bulunmaktaydı. Adapazarı’nda yüksek hıza ulaşılan bir noktada araç yoldan çıkartılmak istendi, ancak hafif kaymayla birlikte başarılı olunamamıştı. Bir çok kez yapılan denemeyle birlikte, nihayet İstanbul-Maslak’ta başarılı olundu ve Akman Akyürek’in bir kamyonun arkasından çarpması sağlandı. 1. takip ekibi, hemen cihazı yerinden çıkartıp, Akyürekin çantasını kontrol etmek istedi. Cihaz çıkartıldı ancak belgelere ulaşılamadı. Diğer araçtaki iki kişi ise Akyürek in öldüğünü teyid amacıyla, cesedi hastaneye kadar götürdü. Belgelerin araçta çıkmaması üzerine Miktad Alpay sabaha karşı alel acele Akyürekin bürosunun aranması talimatını verdi. Büroda bulunan kasadaki belgeler alındı. Ancak kasada bulunan 20 bin dolar ve bir el bombasına dokunulmadı. Böylelikle Akman sorunu çözülmüş oldu.

Akman Akyürek, Uğur Mumcu, Abdi İpekçi gibi Ergenekon’un silah ilişkilerini ortaya çıkartmaktan dolayı hayatına kendi elleriyle son vermiştir.

Yapılacak geniş bir araştırmayla, Akman Akyürek cinayetinde olduğu gibi, diğer faili meçhullerinin de, devlet içindeki illegal yapının açığa çıkması tehlikesini sezen ERGENEKON un tetikçileri tarafından organize edildiği görülecektir.

Konuyla ilgili derhal Başbakanlıkça bir soruşturma açılmalı, MİT’teki Akman Akyürekle ilgili raporlar incelenmeli, Miktad Alpaydan başlayarak ilgililer sorgulanmalıdır. Böylelikle Susurlukla, Şemdinlinin nasıl örtüştüğü ortaya çıkacak ve problemlerin çözümünde yol alınabilecektir.

4 Ocak 2012 Çarşamba

''KADINA ŞİDDETE EVET''


''KADINA ŞİDDETE EVET''

Şimdi herkes bu başlığı okuyunca şaşıracak nasıl bunu yazabilir diyecek. İşte tam da bu yüzden
kadına şiddete evet diye bir başlık attım. Hepimiz biliyoruz ki her yerde kadına şiddete hayır deyip tepki veriyoruz ve artık bu tür yazılara alışkınız.

Benim amacım ise böyle bir başlık atıp insanların dikkatini çekmek. Elbette şiddet yanlısı bir insan değilim. Tam tersine şiddete belki de herkesten daha çok karşıyım. Sürekli gündemde olan olaylardan bahsedecek değilim. Bilinçli insanlar neyin ne olduğunu zaten çok iyi biliyor.

Ben sadece kendi düşüncelerimi yazmak istiyorum. Hiçbir zaman neden böyle olaylar olduğunu anlayamadım. Anlayabileceğimi de düşünmüyorum. Çünkü bu gerçekten mantıksız bir olay. İnsanlar neden kadına öfke duyarlar neden birbirlerini kırarlar döverler. Bunun için bir sebep mi olmalı? Hayır. Ne olursa olsun bu yanlış bir davranış bizlere verilen aklı kullanmak yerine biz ne yapıyoruz? Elimize silah alıp çekip vuruyoruz öyle mi Ya da öldüresiye dövüyoruz. Bu mu yapmamız gereken

Öncelikle kadınlarımıza kendini korumalarını haklarını savunmaları gerektiğini küçük yaşlarda verilen eğitim ile anlatmalıyız. Çünkü toplumumuz da yanlış bir anlayış var. Kadınların büyüklerine karşı kendilerini savunmaları yanlış bir şey karşısında susmaları gerektiğini söylemeleri eşlerine karşı saygısızlık etmemeleri aşılanmıştır. Belki de bu yüzden kadınlar hep susuyorlar belki de bu yüzden kadınlarımız kızlarımız eziliyor. Bana kalırsa bu yetiştiriliş tarzımızla alakalı. Hakkımızı savunmamız öğretilmiyor kadınlarımıza susmayı öğretiliyor. Ayıp olur büyüklerinize karşı saygılı olun sesinizi yükseltmeyin ne olursa olsun susun. Şimdi fark ediyorum ki bu o kadar yanlış bir davranış şekli ki. İşte önce bunu değiştirmeliyiz. Kadınların haklarını korumalarını öğretemezsek bu şiddet olayları devam edecek hatta fazlalaşacak. Çünkü bunun normal eğitim ile bir alakası yok. Görüyoruz ki ilkokul mezunu da üniversite mezunu da aynı muameleye maruz kalıyor.

Bu yazdıklarımdan sonra suçlu olan şiddete maruz kalanlar mı diye sorabilirsiniz. Elbette ki değil bunu hepimiz biliyoruz. Ama suçlu aramak yerine çözümler bulmalıyız. Çözümleri tüm dünyaya duyurmalıyız.

Atasözleri   Dünyanın her yerinde “kadını itaat altına almak ve doğru yola sokmak için doğal bir yol” olarak gösteriliyor.

Kadının sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etme. (Türkiye)
Gonklar gibi kadınların da düzenli olarak dövülmeleri gerekir. (ABD)
Yük arabasının çivileri ve bir kadının kafası ancak iyi vurulduğunda işler. (Hindistan)
Bir kadın, bir köpek ve bir ceviz ağacı bunları ne kadar çok döverseniz o kadar iyi olur. (Tüm Avrupa)
Tanrı zevcesini dövenin rızkını artırır. (Rusya)

Şiddet sıklıkla erkeklere gerçek erkek olduklarını kanıtlamaları için öneriliyor.  Kadın ve erkek eşittir. Buna karşı çıkanlar olabilir. Ama kadın ve erkek yaratılış bakımından eşittir. Güç bakımından eşit olmasa bile akıl yönünden eşittir. Bunun farkına varılması gereklidir.

Ve son olarak Hz. Muhammed’in (S.A.V) Efendimizin erkekleri kadınların hak ve hukukunu gözetmeye davet etmekte olduğunu ve bu konuda söylediği sözü yazarak bitirmek istiyorum.
 
Kadınların haklarını yerine getirme hususunda Allah’tan korkunuz Zira siz onları Allah’ın bir emaneti olarak aldınız.

Aslında bu söz her şeyi açıklıyor. Bu söz üstüne söz söylemeye gücüm yetmiyor. Bir emanet olarak aldınız ve emanete nasıl davranmanız gerekiyorsa öyle davranalım

2 Ocak 2012 Pazartesi

COK BİLEN ADAM: Doktor

COK BİLEN ADAM: Doktor: Beni hep şarkılar dövüyor. En çok onlardan şiddet görüyorum. Ben kaçıyorum, şarkılar hatırlatıyor, hafızamı tetikliyor. Oysa şarkıları sev...

Doktor

Beni hep şarkılar dövüyor. En çok onlardan şiddet görüyorum. Ben kaçıyorum, şarkılar hatırlatıyor, hafızamı tetikliyor. Oysa şarkıları seviyorum, sevmediğim hafızam.

Benim bir hafıza nakline ihtiyacım var. Bu bozuldu, gerektiği gibi çalışmıyor, alın artık benden. Ben şarkılarla kavga etmekten sıkıldım, hem dayak yemekten yamrı yumru oldu beynim.
Hayır hayır, evde sürekli ağlamıyorum sandığınız gibi. Hatta şarkılara eşlik bile ediyorum. Geceleri oluyor bahsettiğim. Şarkılar başbaşa kaldığımızda hırçınlaşıyorlar. Melodiler, manik depresif, anladığımda çok geçti. Saat çok geçti, tarih çok geçti. Üstelik ben her zamanki gibi çok gençtim, büyümeyi istiyor, onu reddediyordum.
Hafızam beni hiç yanıltmadı, oysa şarkılar düpedüz aldatıyor. Ben yine de şarkıları seviyorum, hafızama öfke duyuyorum. Benim bir hafıza nakline ihtiyacım var.
- Doktor! Bir duble daha anı lütfen.